Erdal ÖZASLAN (8-9 Aralık 2018)
Pan Derneği’nde yapılan son eğitim sonrası kursiyerlerle, önce Manisa Yarıkkaya ve arkasından da Muğla Kırk Urgan kanyonlarını geçmeyi planlamıştık.
Kırkurgan’a , dernek üyelerinden sadece Haydar Daştan girmişti, onun anlattıkları ve derneğe getirip bizlere izlettiği videolar sonrası bu kanyonun eğitim kanyonu olarak uygun olmayacağına karar verdik. Çok fazla bilinmeyen vardı. İniş sayısı, iniş yükseklikleri birer efsane olarak kulaktan kulağa yayılmış; işin aslını öğrenebileceğimiz bir kaynak da bulamadık. Bu yüzden önce kendimiz ufak bir grup olarak gidelim ve teknik raporunu çıkaralım; hem kendimize hem de kanyon sporu için hizmet etmiş oluruz diye etkinlik planlamasına başladık. Haydar, Kadir, Bilhan ve ben 4 kişilik bir ekip oluşturduk birkaç tarih belirledik ve en son 8-9 aralık hafta sonu geçişi yapmaya karar verdik. Bu arada ekipte 1 değişiklik oldu iş sebebi ile Bilhan gruptan ayrıldı, yerine Ayşen ekibe dahil oldu …
Etkinliğin Kanyoning Türkiye dergisi ayağında Haydar arkadaşımızın, Kaya Safety ile yaptığı sponsorluk görüşmesi sonrası aldığı kaliteli teknik malzemelerle artık her şey kanyon geçişi için hazır hale gelmiş oldu.. Gün saymaya başladık ve 7 Aralık Cuma 22:00’da Muğla Ula’ya doğru kendi aracımızla yola çıktık. Sabah 06:00 gibi yol üzerinde bir kahvaltı yaptık, 1 saat sonra 07:00 gibi aracımızı park ettik (37.092341, 28.413120) ve havanın aydınlanmasına kadar dinlenmeye çekildik. Saat 08:00 gibi ortalık aydınlandı, son hazırlıklarımızı yaptık, sponsor ve dernek flamaları ile birkaç poz fotoğraf çektirip yürüyüşe geçtik.
09:10 gibi patika bir yoldan yürüyerek daha sonra da dere yatağına girip kanyonun başlangıç noktasına vardık (37.089135, 28.413474). Bu alana kadar geliş çok kolay, hatta daha sonra derenin sağ kısmında kanyon girişinde minik bir yerleşim yeri olduğunu, o alana kadar araçla gelinebileceğini fark ettik. Bir sonraki ziyaretimizde bu alanı hiç yürümeden direkt kanyon girişine ulaşabiliriz. 09:18’de kanyona giriş yaptık..
Kanyon, sabah güneşi ile bizi heybetli bir şekilde karşıladı. İlk girişten itibaren, çıkışta bulunan kocaman bir düzlük ve ortasında bir çiftilik evi, yağlı boya tablo gibi bizi kanyon geçişi boyunca takip etti. Kadir bu evi farmville oyununa benzetti. O an anladık ki dik başlı bir kanyonla uğraşıyoruz; o kadar kolay geçit vermeyecek bize. Moraller düzgün ama yol aldıkça bazı malzemeleri almadığımızı ya da az aldığımızı fark ettik. Her kanyonda rutinimiz olan +1 gün hayatta kalma kuralımızı bu kanyon için bozmuştuk. 1 günde çıkarız nasıl olsa genişliği bize çok pahalıya patlayabilirdi. Ama güzel kararlar da almıştık . Telsizlerimizi yanımıza almamızı, en iyi karar olarak tarihe not düştük. “Hatta herkese 1 telsiz” sloganımız oldu bundan sonrası için. Kafa Safety kucak dolusu malzeme vermiş, oysa biz, dernekten kalma fakirlik psikolojisi; “aman idare edelim” kafası ile neredeyse yarı yolda kalacaktık. 20 el jumarı varken kanyona jumarsız girmek mesela. Koca matkapı getirip son anda içeri sokmamak gibi.
İlk inişe gelene kadar kanyonu inceleyerek etrafa hayran hayran bakarak birbirimize şakalar yaparak ileliyorduk. 9:35 de istasyonumuzu kurduk ve belki de en küçük inişimizi yaptık; 20 metre civarı bir inişti.
Daha doğrusu sadece bu inişte emniyet alan kişiyi görebiliyorduk. Teknik rapor da burada başlamış oldu. (ilk iniş 19,29 m) 10:13’te ilk tırmanış bölgesine geldik. Önce Ayşen yukarı çıktı, ipi sabitledi, arkasından tüm ekip yukarı çıktık. 4-5 metre civarı 5+ bir tırmanış diyebiliriz. 10:17 de hemen 2. inişe başladık.(ikinci iniş 24,18 m) 10:51 de 3. iniş; kesilmiş bir ağaç gövdesinden yapıldı (ancak bir sonraki etkinlikte bu alana bolt çakmak lazım). (üçüncü iniş 26,22 m) 4.iniş 11:29’da . 5.iniş 11:59’da. 6. iniş 12:38. 7.iniş 13:37. 8.iniş 13:56: (inişlerin ölçümü devam ediyor)
Bir an Ayşen ve Kadir’e ne güzel dedim her şey yolunda gidiyor. Dememle aksilikler başladı. 100 metrelik siyah iple Haydar’ı aşağıya yolladık. Öncesinde ne olur ne olmaz diye telsizi ona vermiştim.
İniş başladı ve bir süre sonra telsizden ilk anons geldi: “Arkadaşlar ip dönerek düğüm oluyor çok zor ilerliyorum ama halledicem sanırım”. İkinci anons: “tamam sorun yok hallediyorum heyecanlanmayın sakın”
Üçüncü anons: “ipte kaldım, galiba çocuğum olmayacak“. Dördüncü anons: “tamam kontrol ediyorum, hallediyorum” 5. ve son anons: “Kadir ben ipte kaldım“.
Ekip olarak sakin ve hızlı bir çözüm düşünerek Kadir’in ileri teknik eğitimlerde anlatacağı; hareketli istasyona çevirme işlemini yaptık. Ama sorun Haydar’ı 5 cm yukarı çekip emniyet karabinasından çıkarmak ve istasyonda bulunan sekizli üzerinden onu bizim aşağıya indirmemizi sağlamak. Ayşen kendi üzerinden son emniyeti aldı, kendini sağlam bir yere oturttu. Kadir’le birlikte Haydar’ı 10 cm yukarıya çekip düzeneği çalıştırdık. 100 metre ip ve 75 metre ipin yarısı daha aşağı doğru indi, en sonunda Haydar “yere indim” diye bize anons geçti. Biz ipi geri topladık ve aramızda hesap yapmaya başladık. Kedi buysa, et nerede. Et bu ise kedi nerede. İleri Matematik; eğer bu iniş 85 metre ise elimizdeki ip 100 metre değil .. Eğer ip 100 metre ise iniş 85 değil. Telsizi de geri aldığımız için artık Haydar’la iletişimimiz de kalmadı ama onun iyi olduğuna, hatta ateş yakıp menemen yaptığına emindik.
Hızlıca bir durum değerlendirmesi ardından Ayşen’i aşağıya yolladık, amaç; bir bolt ya da balkon bulması. 2 parçada inmek üzere hazırlık yaptık. Ayşen, 3’ümüzün durabileceği bir balkon bulup bize bilgi verdi. Kadir’le birlikte aşağıya inip hemen bolt’ladık ve kalan mesafeyi indik. İkinci indiğimiz alanda Haydar yoktu; daha da aşağıya inmiş onu anladık ve hemen bu yeni balkonda küçük bir araştırma yaparak boltları bulduk. Çift bolttan Ayşen’i tek iple aşağıya gönderdik 2. ipte kalma da burada yaşandı: aslında 85 metrelik inişe gelmişiz; hava karardı emniyet ipi Ayşen’in ipine dolanıp sırtından kitlemiş. Emniyet ipini çözüp aşağıya attık. Ayşen inişini tamamladı. Ardından Kadir’le ben de inişlerimizi yaptık hava iyice kararmıştı. Yola yarın devam etmek üzere orada gecelemeye karar verdik. Bütün gece ateşi canlı tutarak ve birbirimize yakın durarak sabahı ettik. Haydar menemen yaptı ama yumurtaları unuttuğumuz için domates çorbasına ekmek banmak gibiydi. Son suyumuzu da içip ertesi güne su ve yiyecek olmadan başladık. Susuz, aç ama mutlu ve inançlı. Herkes, tek olumsuz laf etmeden, eğitimlerde öğrendiği gibi yüksek motivasyonla geçişe odaklandı. En yorgun anlarımızda bile o beyaz ölçüm ipi aşağıya gönderildi ölçü alındı ve ilgili torbaya eklendi. Kararlıydık; bu kanyonda bir daha böyle şeyler olmayacak, her gelen kanyon sporcusu neyle karşılaşacağını bilecekti.
Sabah 08:00 gibi kanyonda akmaya devam ettik. Su ve yiyecek yok, sadece 1 çay bardağı kadar su kalmış 2 de gofret. Emin adımlarla acele etmeden geçişe devam ettik. Yağmur hafif hafif atıştırmaya başladı. Kadir hemen: “şu andan itibaren sulu kanyon düzenine geçiyoruz, herkes adımlarını ona göre atsın” dedi. İlk iniş sonrası bir çıkış, sonra ilk kazandan çakma bir zipline ile karşıya geçtik. Daha sonra 2. zipline (bu daha kolay diğerine göre). Bir büyük iniş. Sonrasında 1 büyük iniş daha. Ve kanyondaki inişleri bitirdik. Artık dere yatağından yürüyüp taksici ile buluşma yerine varmak kaldı. Yolda yağmur iyice arttı ve devasa bir dere yatağından yürüyerek 1 saat sonunda taksiciyle buluştuk (37.067181, 28.410674). Çok mutluyduk başarmıştık hepimizin sağlığı yerinde idi. Ufak tefek çizikleri, ip yanıklarını birbirimize gösterip gülüyorduk. Sağ bel bölgemde 10 cm boyunda bir ip izi var hala şu an, arada açıp bakıyorum, canım yaram benim. Pan Derneği’nde yapılan son eğitim sonrası kursiyerlerle, önce Manisa Yarıkkaya ve arkasından da Muğla Kırk Urgan kanyonlarını geçmeyi planlamıştık.
Kırkurgan’a , dernek üyelerinden sadece Haydar Daştan girmişti, onun anlattıkları ve derneğe getirip bizlere izlettiği videolar sonrası bu kanyonun eğitim kanyonu olarak uygun olmayacağına karar verdik. Çok fazla bilinmeyen vardı. İniş sayısı, iniş yükseklikleri birer efsane olarak kulaktan kulağa yayılmış; işin aslını öğrenebileceğimiz bir kaynak da bulamadık. Bu yüzden önce kendimiz ufak bir grup olarak gidelim ve teknik raporunu çıkaralım; hem kendimize hem de kanyon sporu için hizmet etmiş oluruz diye etkinlik planlamasına başladık. Haydar, Kadir, Bilhan ve ben 4 kişilik bir ekip oluşturduk birkaç tarih belirledik ve en son 8-9 aralık hafta sonu geçişi yapmaya karar verdik. Bu arada ekipte 1 değişiklik oldu iş sebebi ile Bilhan gruptan ayrıldı, yerine Ayşen ekibe dahil oldu …
Etkinliğin Kanyoning Türkiye dergisi ayağında Haydar arkadaşımızın, Kaya Safety ile yaptığı sponsorluk görüşmesi sonrası aldığı kaliteli teknik malzemelerle artık her şey kanyon geçişi için hazır hale gelmiş oldu.. Gün saymaya başladık ve 7 Aralık Cuma 22:00’da Muğla Ula’ya doğru kendi aracımızla yola çıktık. Sabah 06:00 gibi yol üzerinde bir kahvaltı yaptık, 1 saat sonra 07:00 gibi aracımızı park ettik (37.092341, 28.413120) ve havanın aydınlanmasına kadar dinlenmeye çekildik. Saat 08:00 gibi ortalık aydınlandı, son hazırlıklarımızı yaptık, sponsor ve dernek flamaları ile birkaç poz fotoğraf çektirip yürüyüşe geçtik.
09:10 gibi patika bir yoldan yürüyerek daha sonra da dere yatağına girip kanyonun başlangıç noktasına vardık (37.089135, 28.413474). Bu alana kadar geliş çok kolay, hatta daha sonra derenin sağ kısmında kanyon girişinde minik bir yerleşim yeri olduğunu, o alana kadar araçla gelinebileceğini fark ettik. Bir sonraki ziyaretimizde bu alanı hiç yürümeden direkt kanyon girişine ulaşabiliriz. 09:18’de kanyona giriş yaptık..
Kanyon, sabah güneşi ile bizi heybetli bir şekilde karşıladı. İlk girişten itibaren, çıkışta bulunan kocaman bir düzlük ve ortasında bir çiftilik evi, yağlı boya tablo gibi bizi kanyon geçişi boyunca takip etti. Kadir bu evi farmville oyununa benzetti. O an anladık ki dik başlı bir kanyonla uğraşıyoruz; o kadar kolay geçit vermeyecek bize. Moraller düzgün ama yol aldıkça bazı malzemeleri almadığımızı ya da az aldığımızı fark ettik. Her kanyonda rutinimiz olan +1 gün hayatta kalma kuralımızı bu kanyon için bozmuştuk. 1 günde çıkarız nasıl olsa genişliği bize çok pahalıya patlayabilirdi. Ama güzel kararlar da almıştık . Telsizlerimizi yanımıza almamızı, en iyi karar olarak tarihe not düştük. “Hatta herkese 1 telsiz” sloganımız oldu bundan sonrası için. Kafa Safety kucak dolusu malzeme vermiş, oysa biz, dernekten kalma fakirlik psikolojisi; “aman idare edelim” kafası ile neredeyse yarı yolda kalacaktık. 20 el jumarı varken kanyona jumarsız girmek mesela. Koca matkapı getirip son anda içeri sokmamak gibi.
İlk inişe gelene kadar kanyonu inceleyerek etrafa hayran hayran bakarak birbirimize şakalar yaparak ileliyorduk. 9:35 de istasyonumuzu kurduk ve belki de en küçük inişimizi yaptık; 20 metre civarı bir inişti.
Daha doğrusu sadece bu inişte emniyet alan kişiyi görebiliyorduk. Teknik rapor da burada başlamış oldu. (ilk iniş 19,29 m) 10:13’te ilk tırmanış bölgesine geldik. Önce Ayşen yukarı çıktı, ipi sabitledi, arkasından tüm ekip yukarı çıktık. 4-5 metre civarı 5+ bir tırmanış diyebiliriz. 10:17 de hemen 2. inişe başladık.(ikinci iniş 24,18 m) 10:51 de 3. iniş; kesilmiş bir ağaç gövdesinden yapıldı (ancak bir sonraki etkinlikte bu alana bolt çakmak lazım). (üçüncü iniş 26,22 m) 4.iniş 11:29’da . 5.iniş 11:59’da. 6. iniş 12:38. 7.iniş 13:37. 8.iniş 13:56: (inişlerin ölçümü devam ediyor)
Bir an Ayşen ve Kadir’e ne güzel dedim her şey yolunda gidiyor. Dememle aksilikler başladı. 100 metrelik siyah iple Haydar’ı aşağıya yolladık. Öncesinde ne olur ne olmaz diye telsizi ona vermiştim.
İniş başladı ve bir süre sonra telsizden ilk anons geldi: “Arkadaşlar ip dönerek düğüm oluyor çok zor ilerliyorum ama halledicem sanırım”. İkinci anons: “tamam sorun yok hallediyorum heyecanlanmayın sakın”
Üçüncü anons: “ipte kaldım, galiba çocuğum olmayacak“. Dördüncü anons: “tamam kontrol ediyorum, hallediyorum” 5. ve son anons: “Kadir ben ipte kaldım“.
Ekip olarak sakin ve hızlı bir çözüm düşünerek Kadir’in ileri teknik eğitimlerde anlatacağı; hareketli istasyona çevirme işlemini yaptık. Ama sorun Haydar’ı 5 cm yukarı çekip emniyet karabinasından çıkarmak ve istasyonda bulunan sekizli üzerinden onu bizim aşağıya indirmemizi sağlamak. Ayşen kendi üzerinden son emniyeti aldı, kendini sağlam bir yere oturttu. Kadir’le birlikte Haydar’ı 10 cm yukarıya çekip düzeneği çalıştırdık. 100 metre ip ve 75 metre ipin yarısı daha aşağı doğru indi, en sonunda Haydar “yere indim” diye bize anons geçti. Biz ipi geri topladık ve aramızda hesap yapmaya başladık. Kedi buysa, et nerede. Et bu ise kedi nerede. İleri Matematik; eğer bu iniş 85 metre ise elimizdeki ip 100 metre değil .. Eğer ip 100 metre ise iniş 85 değil. Telsizi de geri aldığımız için artık Haydar’la iletişimimiz de kalmadı ama onun iyi olduğuna, hatta ateş yakıp menemen yaptığına emindik.
Hızlıca bir durum değerlendirmesi ardından Ayşen’i aşağıya yolladık, amaç; bir bolt ya da balkon bulması. 2 parçada inmek üzere hazırlık yaptık. Ayşen, 3’ümüzün durabileceği bir balkon bulup bize bilgi verdi. Kadir’le birlikte aşağıya inip hemen bolt’ladık ve kalan mesafeyi indik. İkinci indiğimiz alanda Haydar yoktu; daha da aşağıya inmiş onu anladık ve hemen bu yeni balkonda küçük bir araştırma yaparak boltları bulduk. Çift bolttan Ayşen’i tek iple aşağıya gönderdik 2. ipte kalma da burada yaşandı: aslında 85 metrelik inişe gelmişiz; hava karardı emniyet ipi Ayşen’in ipine dolanıp sırtından kitlemiş. Emniyet ipini çözüp aşağıya attık. Ayşen inişini tamamladı. Ardından Kadir’le ben de inişlerimizi yaptık hava iyice kararmıştı. Yola yarın devam etmek üzere orada gecelemeye karar verdik. Bütün gece ateşi canlı tutarak ve birbirimize yakın durarak sabahı ettik. Haydar menemen yaptı ama yumurtaları unuttuğumuz için domates çorbasına ekmek banmak gibiydi. Son suyumuzu da içip ertesi güne su ve yiyecek olmadan başladık. Susuz, aç ama mutlu ve inançlı. Herkes, tek olumsuz laf etmeden, eğitimlerde öğrendiği gibi yüksek motivasyonla geçişe odaklandı. En yorgun anlarımızda bile o beyaz ölçüm ipi aşağıya gönderildi ölçü alındı ve ilgili torbaya eklendi. Kararlıydık; bu kanyonda bir daha böyle şeyler olmayacak, her gelen kanyon sporcusu neyle karşılaşacağını bilecekti.
Sabah 08:00 gibi kanyonda akmaya devam ettik. Su ve yiyecek yok, sadece 1 çay bardağı kadar su kalmış 2 de gofret. Emin adımlarla acele etmeden geçişe devam ettik. Yağmur hafif hafif atıştırmaya başladı. Kadir hemen: “şu andan itibaren sulu kanyon düzenine geçiyoruz, herkes adımlarını ona göre atsın” dedi. İlk iniş sonrası bir çıkış, sonra ilk kazandan çakma bir zipline ile karşıya geçtik. Daha sonra 2. zipline (bu daha kolay diğerine göre). Bir büyük iniş. Sonrasında 1 büyük iniş daha. Ve kanyondaki inişleri bitirdik. Artık dere yatağından yürüyüp taksici ile buluşma yerine varmak kaldı. Yolda yağmur iyice arttı ve devasa bir dere yatağından yürüyerek 1 saat sonunda taksiciyle buluştuk (37.067181, 28.410674). Çok mutluyduk başarmıştık hepimizin sağlığı yerinde idi. Ufak tefek çizikleri, ip yanıklarını birbirimize gösterip gülüyorduk. Sağ bel bölgemde 10 cm boyunda bir ip izi var hala şu an, arada açıp bakıyorum, canım yaram benim.
Erdal ÖZASLAN (6-7 Temmuz 2019)
Aslında her şey masum bir etkinlik olarak başlayacaktı. İki inişi olan Olukbaşı kanyonuna girip ardından Salda gölünde ayaklarımızı turkuaz renkli sulara sokacaktık. Hayaller bu yönde iken bir anda delirdi kanyon tanrıları; “Rota, Kırkurgan!” dedi.. Çare yok, geçilecekti. Etkinlik grubu 9 kişi olunca servis tutamadık. İki araçla kanyona gidip gelme fikri, fikir olarak bile çok yorucu .. Ama çare yok, geçilecekti. İki araç, cuma akşamı 20:30’da yola çıktı. Benim aracımda Haydar, Buket ve Isra; Haşim’in aracında Kadir ve Cem.. Atilla ve Canberk ise bizi Muğla otogarında bekleyecek. Gece 05:00’de verdiğimiz son çay molasından sonra 06:30’da Ati ve Canberk’i alıp Ula’ya doğru yol aldık. Sabah kahvaltısı ardından kanyon için su alışverişi yaptık ve 08:45’de araçları kanyon girişi ve çıkışına yerleştirdik. Saat 09:45’de, “Kanyona yürüyoruz.” diye mesaj attım Kübra’ ya.
İlk güne damga vuran iki şey nedir derseniz.. Bir; çantalar çok ağır ve gereksiz bir sürü şey var, asıl gerekli olan su ise yeterince yok. İki; Güneş ve Farmville, bizi kanyon boyunca yalnız bırakmayacak.. İlk gün; 8 iniş olduğunu biliyoruz, o yüzden kamp alanına geliş saatimizi çok dert etmeyip minik minik akıyoruz kanyonda. Öncü Kadir, yanında Ati, arkasında ise İsra, Haydar, Buket, Canberk, Cem, Haşim ve ben; Erdal… Bir önceki geçişimizde yaşadıklarımızı diğer arkadaşlara anlatarak devam ediyoruz. Burası el ele verdiğimiz yer, burası göz göze geldiğimiz yer tadında. Büyük inişlerde 50 metre ve üstü ipin arlığından aşağıya inmek kadın sporcuları çok zorladı. Artçı inerken ipin toplanabilirliği konusunda telsizin yardımı ile sorun yaşamadık. İpsiz kalmak bu kanyonda ölümcül olabilir. Kamp alanına en son inen Haşim oldu. Saat 17:00 gibi kamp alanında, kalan suyumuzu da düşünerek Haydar’ın bulgur pilavı yapmasına engel olduk.
Kadir kalan suları toplayıp 9’a böldü. Bu gece ve yarın çıkışa kadar içilecek su miktarı, kişi başı; 750 ml. Sabah 05:00’de kalkıp 06:00’da yola çıkmak üzere anlaşıp hemen horlamaya başladık 🙂 Gece düşen taşlardan ayrılan minik parçalar, üzerimizden paralel olarak geçiyordu. “Er Ryan’ı Kurtarmak” filmindeki çıkarma sahnesi gibi uzanmış, kaderimize razı, horlamaya devam. Kahvaltıya yine Haydar’ın hünerli elleri damga vurmuştu. Kahvaltı sonrası hazırlık yapıldı. Herkes kalan sularını nasıl tüketeceği konusunda fantezi kurmakta. Kimi; iniş başına bir yudum, kimi; kanyon çıkışında bir dikişte içecek. Bakalım, kanyonun sözü nedir? Kanyon izin vermeden kanyondan çıkılmaz. Kanyon tanrısına vereceğimiz adakları kamp alanına döküp yola çıktık. Adak listesi; 1 kg. patlamamış mısır, 1 kg. makarna, bol ekmek…
İkinci güne başladık; henüz güneş yakıcı formuna ulaşmadan kamp alanının sağından, ilk inişe vardık. İlk hava köprüsündeki sıkışan kütük halen yerinde durmakta. Makarayı bel hizası yerine, göğüse takınca kütüğün biraz altında kaldım, geri çekilip ayaklarımı kütüğün üzerine atıp karşıya geçtim. Sonraki inişte Kadir’in sesini duydum; “Erdal abi ve sağlık çantası gelsin”. İki seçenek var; ya birine birşey oldu ya da birine birşey olmadı 🙂 Aşağıya inmeden Kadir, sağlık çantasını sağlık nedeni ile istemediğini söyledi, biraz rahatladık. İndiğimde Kadir boş boş, ikinci hava hattına bakıyordu. Bana döndü, “Abi ipi çalmışlar.” 🙂 Ben de Vizontele’deki sinemacı gibi, “Nasıl çalmışlar?” dedim. Kadir de, “Komple çalmışlar.” dedi. 🙂 Şaka tabii ki, ipi alıp yerine paket ipinden kılavuz bırakmışlar. Kılavuz ipe iniş ipini takarak karabinadan geçirdik. Sonra kazanı geçip son iki inişi yaparak kanyondan çıktık. Saat 09:30’da kanyonun dışındaydık.
Kalan yolu bitirip araca ulaşmak için sıcak altında, suyumuz kalmadan yola devam ettik. Haydar iner inmez izin isteyip araca doğru yol aldı. Bu gidişlerin sonunda Haydar her zaman bir müjde ile geri döner, bu sefer ki müjdesi; 8 litre suydu. Suları alıp 60 saniyede bitirdik ama hala susuzluğumuz geçmemişti. Aracımızın yanına varıp kanyon çıkışında Haydar’a su veren çok tatlı bir ailenin bahçesine misafir olduk. Bize soğuk sularından ve tazecik çaylarından verdiler. Bir saat dinlenme esnasındaki sohbette ev sahibemiz, gençliğinde kanyona girip ot topladıklarını anlattı. Bu aralar ise bir maden firmasının Kırk Urgan’ı alıp taş ocağı yapmak istediklerinden bahsetti. Üzücü tabii ki, doğal zenginliklerimiz birer birer yok oluyor. “Dünyanın bütün kanyoncuları, birleşin!” demek geldi içimden.