Kanyon Sporu’nun Dünü ve Bu Günü…
Yüksek ve dik duvarları, görkemli dar kanallarında gürültü ile akan nehirleri ve geçit vermeyen şelaleleri nedeni ile çağlar boyunca insanoğlunun aşılamaz olduğunu düşündüğü kanyonlar, 19. yüzyılın sonlarına kadar bakir kalabilmiş dünyanın ender doğal oluşumlarındandır.
Tarihçe
1869 yılında Amerikalı bir asker, jeolog ve kaşif olan profesör John Wesley Powell’ın ekibinin Büyük Kanyonu (Grand Canyon) oluşturan Kolorado nehrinin yukarı kısımlarını kano ile geçmeyi başarması ile ilk defa bilimsel yazılı kaynaklarda telaffuz edilmeye başlanan kanyon keşifleri, o dönemki yazılı basında da büyük yankı uyandırmış ve toplumun ve bilim dünyasının dikkatinin o döneme kadar gözlerden uzak kalmış olan kanyonlara odaklanmasına vesile olmuştur.
Takip eden yıllarda Fransa’da modern mağaracılığının kurucularından olan ünlü speolog Edouard Alfred Martel ekibini kurmuş ve 1888 de başlamış olduğu irili ufaklı çeşitli kanyon keşifi seferlerini 1905 yılında avrupanın en büyük kanyonlarından biri olan Verdon Kanyonu’nu (Gerges du Verdon) baştan sona kadar geçip keşfederek taçlandırmıştır. Herhangi bir modern teknik malzemenin olmadığı, parkurun çoğunlukla yürüyerek, ya da ahşap kayıklarla geçildiği, yüksek inişlerin ise doğal istasyonlardan sarkıtılan iplerin ucuna bağlanmış küçük tahta parçaları ile oluşturulmuş salıncak benzeri gereçler ile aşılmaya çalışıldığı 4 günlük ekpedisyon bu boyutta bir kanyonun baştan sona geçildiği literatürdeki ilk ciddi kanyon geçişi olmuştur. Bugünkü teknoloji ile bile 15 km lik bir kanyonu geçmenin zorlukları düşünülecek olursa o dönemin imkanları ile Edouard Alfred Martel ve ekibinin takdir edilesi azim ve kararlılığının ne kadar büyük bir başarı hikayesi ortaya çıkardığı ancak anlaşılabilir.
Takip eden yıllarda Avrupalı mağaracılar ve Amerikalı kanocular bulundukları coğrafyalardaki bir çok kanyonu keşfedip, bu oluşumları toplumun gözünde aşılamaz olmaktan çıkarmışlardır. Bu paradigma değişimi ve ilerleyen teknoloji sayesinde ilk başlarda yüksek riskli bir ekspedisyon faaliyeti olarak kabul edilen bu aktivite zamanla kimi maceraperest insan tarafından spor olarak algılanmaya başlamış ve daha sonraları rafting, kayaking ve kanyoning isimleri ile anılacak olan sporların temellerinin atılmasını sağlamıştır.
“Kanyoning” kelimesinin literatürde ilk defa kullanılması ise 1957 yılını bulmuştur. Ancak o dönemde kullanılan kanyoning kelimesi ile kastedilen spor dalı ile günümüz kanyoning anlayışı birbirinden oldukça farklıydı. Çünkü ilk kaşiflerden sonra gelen bir geçiş dönemi olarak kabul edebilceğimiz bu yıllardaki kanyoning uygulamasında ekipler tamamen kişisel hatta kendi üretimleri olan teknik malzemeler ile yine ekiplerine özgü ilerleme yöntemleri kullanarak geçiş yapmaya çalışıyorlardı. Günümüzdeki disiplinine benzer uygulamaların başlaması ise kaya tırmanışı sporunun yıldızının parladığı ve bu amaçla üretilen çeşitli teknik malzemelerin kanyon sporu için kullanılmaya başlanılması sayesinde ancak 1970 lere doğru mümkün olabilmiştir. Bu modern teknik gereçler ve uygulamalar sayesinde kanyoning sporu, hem yapılmasının kolaylaşması hem de risklerinin asgariye indirilmesi ile birlikte gün geçtikçe daha fazla ekstrem spor düşkünü insanın ilgisini çekmeye başlamıştır.
Organize Olma Dönemi
Artan popülariteye rağmen kanyoning sporu tüm dünyada 1990 lı yılların sonuna kadar dağcılık ve mağaracılık cemiyetlerinin gölgesi ve hegamonyasında kalmış ve bu nedenle de gelişmesi oldukça yavaş olmuştur. Bu durum Amerika’daki modern kanyon sporunun öncülerinden kabul edilen Rich Carlson’ın profesyonel kanyon rehberliğini bir adım öteye taşımak amacı ile 1999 da bir kaç arkadaşı ile beraber Amerikan Kanyoning Birliğini (ACA – American Canyoneering Association) kurana kadar da bu şekilde devam etmiştir. Bu birlik olma girişimi sayesinde kanyoning en azından Amerika’da kendi ayakları üzerine kalkmış ve sportif faaliyetlerine, rehberliğine ve eğitimine bazı kurallar ve kaideler getirilmeye başlanmış ve hemen 2000 yılında literatürdeki ilk kanyon derecelendirmesi ölçeği yayınlanmıştır.
Aynı dönemde Avrupalı kanyoning sporcuları da benzer sorunlarla uğraşıyordu. O dönem kanyoning sporunun eski kıtadaki en önemli merkezi sayılan Fransa’da bile hegemonya, dolayısı ile üvey evlat muamelesi devam etmekteydi. Kanyoning ile ilgili faaliyetler 1988 yılından itibaren Fransız Tırmanış ve Dağcılık Federeasyonu (FFME) ile Fransız Mağaracılık Cemiyeti (FFS) ve Fransız Alpin ve Dağcılık Federasyonu (FFCAM) nin oluşturduğu bir ortak bir komisyona bağlı olarak organize edilmeye başlanmış ve hatta kanyoning sporunun hala dünyanın bir çok ülkesinde kabul gören 2003 yılında kaleme alınmış Fransız kanyon derecelendirme ölçeği bile bu federasyonların ismi ile anılmaktaydı. Her ne kadar zamanla kanyoningin popülerliğinin artması sonucu bu komisyon da genişleyip güç kazanmış olsa da diğer doğa sporu federasyonlarının hegemonyasından kurtulup kendi federasyonunu halen kurabilmiş değildir. Kanyoning sporunun Avrupa’daki doğum yeri olan Fransa da dahi günümüze kadar geçen süreç içinde elde edilebilmiş olan tek kazanım söz konusu diğer doğa federasyonlarının kanyoning alt kurullarının 2010 yılında bir protokol altında birleşmesinden meydana gelmiş olan Federasyonlararası Kanyon Komisyonu (CCI – Commission Canyon Interfederale) isimli bir çatı örgüt haline dönüşmesi olmuştur.
Aynı yıllarda dünyanın geri kalanındaki örgütlenme, uygulama, disiplin ve eğitim ise tamamen bu iki Amerikan ve Avrupa ekolü arasına sıkışmış ve yıllarca bu şekilde devam etmiştir.
2014 yılına gelindiğinde ise Fransızların önayak olması ile uzun süredir varlığına ihtiyaç duyulan bir olay gerçekleşmiş ve Uluslararası Amatör Kanyoning Birliği, namı diğer IAAC (International Association of Amateur Canyoning) kurulmuştur. Bu sayede hali hazırda Amerika ve Avrupa’dakilerin de dahil olduğu 9 ulusal temsilci örgüt (ABD, Fransa, İspanya, Portekiz, Almanya, Belçika, Yunanistan, Japonya, Brezilya) tek çatı altında toplanmıştır. Bu oluşum uzun yıllardır usta-çırak ilişkisi şeklinde yapılan öğretimin ve neredeyse her dernekte farklı uygulanan kanyon içi iletişim tekniklerinin tüm dünyada standardize edilmesi, beklentilere yanıt vermekten uzak kanyon derecelendirme ölçeklerinin güncellenmesi gibi tüm dünyada kanyoning sporuna gönül vermiş sporcuların acil ihtiyaç olarak gördükleri konularda küresel bir düzenlemenin getirilmesi konusundaki umutları yeşertmiştir.
Günümüzde kanyoning halen çoğu ülkede dağcılık ve mağaracılık federasyonları tarafından domine edilmekte ve maalesef kendi bağımsız federasyonu olmadığı için gelişmesi ve yaygınlaşması için ihtiyaç duyduğu maddi ve manevi desteği yeterince bulamamış, adeta üvey evlat muamelesi gören bir doğa sporu dalı statüsündedir.
Türkiye’de Kanyoning Sporu
Ülkemizdeki gelişime baktığımızda ise kanyoning sporunun henüz emekleme aşamasını bitirip yeni ayağa kalktığını söyleyebiliriz. 15 yıl kadar öncesine kadar sadece maceraperest bir kaç öncünün bireysel becerileri ile yaptıkları bir ekstrem spor olarak bakılan kanyoning, son yıllarda arka arkaya resmi dernekler kurulması yolu ile artık ilk basamak örgütlenmesini becermiş ve bu dernek ve kulüpler vasıtası ile kanyoning sporuna ilgi duyan kişilere yurtdışındaki muadillerine benzer nitelikte öğretimin verilebildiği, dernekler arasındaki esnek iletişim sayesinde yerel düzeyde de olsa çeşitli prensip ve düzenlemelerin devreye sokulabildiği bir yapıya kavuşmuştur.
Son bir kaç yıldır Türkiye Dağcılık Federasyonu bünyesinde bir alt kurul olarak temsil edilmeye de başlanan kanyoningin kendisine gönül veren genç ve dinamik sporcuları sayesinde artık yürümeye hatta koşmaya başlayacağı günler de yakındır.